Aerodinamik Kuvvetler ve Kuşlardaki Programlanmış Uçuş
Göğün boşluğunda boyun eğdirilmiş (musahhar kılınmış) kuşları görmüyorlar mı? Onları (böyle boşlukta) Allah'tan başkası tutmuyor. Şüphesiz, iman eden bir topluluk için bunda ayetler vardır. (Nahl Suresi, 79)
Dünya'daki yerçekimi nedeniyle, tüm cisimler havaya bırakıldığında hızlı ya da yavaş yere düşer. Canlı ya da cansız yeryüzündeki herşey bu yerçekiminin etkisindedir. Ancak kuşlar Allah'ın bir mucizesi olarak bu güce karşı koyabilir ve havada alçalıp yükselerek uçar; manevra yapar ya da kimi zaman kanat çırpmadan süzülürler. Kuşların iskelet sistemlerinden akciğerlerine, tüylerinin diziliminden kanat şekillerine kadar tüm detayları, uçmalarını sağlayacak özel yapı ve düzenle yaratılmıştır. Uçma eyleminden ve aerodinamik kanunlardan haberi olmayan yavru bir kuş da, doğar doğmaz uçabilme yeteneğine sahiptir. Yavru kuş adeta uçuşa uygun bir bedeni olduğunu biliyormuşçasına, kendini yüksekten aşağı bırakır ve uçmaya başlar. Bu, kuşa sonradan öğretilen ya da kuşun deneme-yanılma yöntemi ile öğrendiği bir bilgi değildir. Kuşun uçabilecek vücut yapısında olduğunu bilmesi, kendini boşluğa bırakacak cesareti göstermesi ve sonra da düşmeden havada uçması Allah'ın ilhamıyla gerçekleşir.
Nahl Suresi'nin 79. ayetinde kuşların havada nasıl durdukları bildirilirken geçen Arapça "yumsikuhunne" ifadesi, "onları salmıyor, onları alıyor, onları yakalıyor, onları tutuyor, onları çekiyor" anlamlarına gelmektedir. Bu kelime "eliyle kavramak, yakalamak, tutmak ve geri çekmek" anlamlarına gelen "emseke" fiilinin şimdiki-geniş zaman çekimi halidir. Bu kelimeyle Yüce Rabbimiz kuşu havada tuttuğunu, kendi emriyle uçurduğunu bildirmektedir. Kuşların uçuşu günümüzde halen bilim adamları için kapsamlı bir araştırma sahasıdır. Kuşlardaki uçuşun mükemmelliğini fark eden bilim adamları, uçak, jet gibi hava ulaşım araçlarının yapımlarında direkt olarak kuşların fiziksel yapılarını ve uçuş şekillerini model almaktadırlar.
Nahl Suresi'nin 79. ayetinde bir yönden, kuşların uçarken Allah'ın yarattığı aerodinamik kanunlara uymalarına işaret ediliyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.) Aeorodinamik bilimi, katı cisimlerin hava gibi bir akışkan karşısındaki davranışlarını inceler. Örneğin bir uçak hava içinde hareket ederken, hareketine etki eden farklı kuvvetler ortaya çıkar. Uçağın planlandığı şekilde hareket etmesi ve beklenmedik bir kuvvetle ya da dirençle karşılaşmaması için, havanın gösterdiği direnç kanunlarına karşı uçak önceden test edilir. Uzun süren hesaplamalar, ölçümler, deneyler sonucunda cismin hava içindeki hareketi planlanır.
Kuşlar ise aerodinamik biliminin prensiplerine olan uyumlarıyla bilim adamlarını hayranlık içinde bırakmaya devam etmektedirler. Bu canlılar hiçbir deneme-yanılma yapmadan, havadaki aerodinamik kuvvetlerin en mükemmel şekilde üstesinden gelerek uçarlar. Ayette kuşların uçuşu için "musahharatin" kelimesinin kullanılması son derece hikmetlidir. Çünkü bu kelime "teshir edilmişler, belli bir hedefe zorla sevk edilmişler, bir şeyi yapmak zorunda bırakılmışlar, emir altına alınmışlar, boyun eğdirilmişler, hizmetine verilmişler, (Allah'ın) kendisine bağlanmışlar, (Allah’ın) kanunlarına boyun eğdirilmişler" anlamlarına gelmektedir. Bu bakımdan ayette aerodinamik kuvvetlerin kuşların uçuşu üzerindeki belirleyici etkisine işaret ediliyor olması muhtemeldir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Görünüşte kuşların uçuşunu zorlayan hiçbir sebep yok gibi görünmektedir, oysa aerodinamik bilimine göre, havada uçan herhangi bir cisim pek çok farklı güç tarafından baskı altında tutulmaktadır. Bunlardan en bilinen güçler; yerçekimi kuvveti, itme kuvveti, sürüklenme (geri itme) kuvveti, kaldırma kuvvetidir. Sonuç olarak belli bir düzeyde uçuşun meydana gelebilmesi için, bu kuvvetlerin dengede olması gerekir. Örneğin yerçekimi kuvveti diğer kuvvetlere üstün gelirse, kuş yere düşer. Bu bakımdan ayette geçen kelime, kuşların uçuş esnasında baskı altındaki durumlarını en güzel şekilde ifade etmektedir. Aerodinamik, uçuş mekaniği gibi bilimlerin var olmadığı bir dönemde, Kuran'da böylesine detaylı bilgileri kapsayan ifadelerin yer alması, bir kez daha Kuran'ın İlahi bir kitap olduğunu ortaya koymaktadır.
Kuş kanatlarının üst kısmı bombeli, alt kısımları düzdür. Bu şekil, kanadın üst tarafında, altına göre daha alçak bir basınç oluşturur. Hava basıncındaki bu fark, kanatları yukarı iterek kuşun yükselmesini sağlayan kaldırma kuvvetini oluşturur.
Kuşun kanatları etrafından hızla geçen hava, kaldırma kuvveti oluşturur. Kuş daha fazla kaldırma kuvveti elde etmek için kanatlarını büker. Böylece kanatların üzerinden akan hava hızlanır. Eğer kanat çok yukarı doğru bükülmüşse, hava kanadın üst kısımlarına doğru kolayca akamaz ve kuş hızını kaybederek duraksar. Kuşlar uçarken Allah'ın ilhamıyla aerodinamik kuvvetlerin prensiplerini kullanırlar. (Kuşların ve Uçuşun Kökeni kitabından.)
Kuşların uçuşundaki aerodinamik mükemmelliğin yanı sıra göç etmek için yaptıkları binlerce kilometrelik seyahatleri de bilim adamlarının araştırma konusudur. Günümüzde kuşbilimciler kuşların hareketlerinin adeta programlanmış olduğu sonucuna varmışlardır. Yavru kuşların önceden hiçbir deneyimi veya rehberi olmadan, uzun ve zorlu yolculuklar yapabilmeleri bunun en açık örneğidir. Ayette geçen "musahharatin" kelimesinin "belli bir hedefe zorla sevk edilmişler, emre amade kılınmışlar, emir altına alınmışlar, ele geçirilmişler, boyun eğdirilmişler" gibi karşılıkları, kuşların kendilerine verilen emre uyarak, kendileri için belirlenen yönü izlediklerini açıkça ortaya koymaktadır. Akıl ve şuurdan yoksun bu canlıların uçuşlarında kendi kendilerine başaramayacakları hesaplar söz konusudur. Bugün bilim adamları arasında kuşlardaki bu olağanüstü yeteneklerin önceden "programlanmış" olduğu görüşü kabul görmektedir. Bu durum Science dergisinde yayınlanan bir makalede şöyle aktarılmaktadır:
Genç kuşların, kendilerine kaç gün veya gece ve ne yönde uçmaları gerektiğini söyleyen içsel göç programlarıyla donanmış olduğuna dair sağlam kanıtlar bulunuyor. (Rudiger Wehner, "Bird Navigation-Computing Orthodromes", Science, 12 Ocak 2001, cilt 291, no. 5502, ss. 264–265.)
René Descartes Üniversitesi'nden Prof. Pierre Jean Hamburger, La Puissance et la Fragilité (Güçlü ve Kırılgan) adlı kitabında Pasifik Okyanusunda yaşayan yelkovan kuşunun kat ettiği 24.000 kilometrelik olağanüstü yolculuğu şu ifadelerle anlatmaktadır:
Yola çıktığı nokta Avustralya kıyısıdır. Oradan güneye Pasifik'e doğru uçar, sonra kuzeye döner ve bir süre dinlenebileceği Bering Denizine ulaşana kadar Japonya kıyıları boyunca uçar. Bu moladan sonra yeniden yola çıkar ve bu sefer güneye yönelir. Amerika'nın batı kıyısını geçerek Kaliforniya'ya varır. Oradan da başladığı noktaya geri dönmek için Pasifik'i tekrar geçer. Her yıl, '8' şekli çizerek katettiği bu 15.000 millik (24.000 km) yolculuğun rotası da, tarihi de asla değişmez. Söz konusu yolculuk, tam altı ay sürer ve her zaman Eylül ayının 3. haftasında, tam altı ay önce terk ettiği adada, altı ay önce terk ettiği yuvada sona erer. Bundan sonrası ise daha da şaşırtıcıdır: Döndükten sonra kuşlar yuvalarını temizlerler, çiftleşirler ve Ekim'in son on günü boyunca tek yumurtalarını bırakırlar. İki ay sonra minik yavrular yumurtadan çıkar, hızla büyür ve ebeveynleri o muazzam yolculuklarına çıkana kadar üç ay bakılırlar. İki hafta sonra ise; yani Nisan ayının ortalarında, genç kuşların kendi turlarına başlamak üzere kanatlanma sıraları gelmiştir. Hiçbir kılavuzları olmadan, yukarıda anlatılan rotanın tıpa tıp aynısını takip ederler. Bunun açıklaması çok nettir: Bu kuşlar yumurtanın içindeki kalıtsal özellikleri aktaran teçhizat içinde, böyle bir yolculuk için gerekli olan tüm talimatlara sahip olmalılar. Bazı insanlar, bu kuşların gidiş dönüş yolculukları boyunca güneş ve yıldızlar tarafından veya güzergahları üzerinde hakim olan rüzgarlarla yönlendirildiklerini iddia edebilirler. Ancak bu faktörlerin, yolculuğun coğrafi ve kronolojik kesinliğini etkilemediği açıktır. (Pierre Jean Hamburger, La Puissance et la Fragilité, Flammarion Pub., Paris, 1972.)
Prof. Peter Berthold, kuş göçünü 20 yıl araştırmış ünlü bir araştırmacı ve aynı zamanda Almanya'daki Max Planck Enstitüsü'nün Vogelwarte Radolfzell Ornitoloji (Kuşbilimi) Araştırma Merkezi'nin başkanıdır. Kuşların göçleri ile ilgili şunları ifade etmektedir:
Her yıl tahminen 50 milyar kuş tüm dünyayı kuşatan bir yol ağı içerisinde göç yolculuğunu gerçekleştirmektedir. Bazen on binlerce kilometre katederek kıtalardan ve okyanuslardan geçen göçmen kuşlar bu işi öyle iyi yaparlar ki en geniş çöllerden ve denizlerden, en yüksek dağlar ve buz alanlarından çaprazlama geçerler... göçmen kuşların başarılı bir göç için kapsamlı, detaylı ve doğuştan gelen "uzay-zamansal" programları vardır. Bu tarz programlar gayet açık bir biçimde genç ve tecrübesiz kuşların bile, yetişkinlerin kılavuzluğu olmadan göç etmelerini mümkün kılar... Kuşlar bunu "vektör navigasyon" sayesinde yaparlar: Genetik olarak önceden kararlaştırılmış göç yönü ve yine önceden kararlaştırılmış zaman planından oluşan bir vektöre bakarak bunu yaparlar... Bunu kalkış zamanlarının genetik faktörlerle programlanması takip eder. Peki kuşlar kendilerine özgü kış karargahlarına ulaşabilmeleri için göç etmeleri gereken yönü nasıl “bilmektedirler?... Göçmen kuşlar deney kafesleri ile başlama noktalarından başka bir yere götürülseler ve daha önce hiç göç etmemiş olsalar dahi, oldukça ilginç bir şekilde normal göçmen kuşlarınkine pratik anlamda benzer bir biçimde yön tercihlerini sergilemişlerdir. Şimdi bir dizi deney, göç yönünün genetik olarak kararlaştırılmış olduğunun kanıtını sunmaktadır... Anlaşılan bu yönsel değişiklikler bile büyük ölçüde içten programlanmışlardır... Doğuştan sahip oldukları göç aktivitesi modeli ile kuşlar, genetik olarak kararlaştırılmış bir göç programına sahip olurlar. Bu program, genetik olarak kararlaştırılmış göç yönleri ile birleştiğinde, yukarıda bahsedildiği gibi en tecrübesiz kuşlar bile, önceden bilemeyecekleri kış karargahlarına daha ilk defa göç ederken bile onları “otomatik olarak” yönlendirmektedir. (Peter Berthold, "Bird Migration: Introductory Remarks and Overall Perspective", Torgos, 1998, cilt 28, ss. 25-30.)
Sonuç olarak, bilim adamları tam olarak açıklama getirememekle birlikte, göçlerin önceden programlanmış, doğuştan itibaren var olan davranışlar olduklarını kabul etmektedirler. Binlerce kilometre süren uçuşlar, bu uçuşlar için önceden yapılan hazırlıklar, uçuş sırasındaki yön bulma yetenekleri, tüm bunlar ayette de dikkat çekildiği gibi Yüce Rabbimiz'in dilemesiyle, O'nun vahyiyle gerçekleşmektedir. Kuran'da verilen tüm bilgilerin ilmen doğruluğu, bu ilimleri yaratan Allah'ın vahyi olduğunu gösteren önemli delillerden biridir.
Soluduğumuz Hava Her Sabah Nasıl Temizlenir? Gün boyunca arabalardan çıkan egzoz gazları, evlerin bacalarından çıkan dumanlar, rüzgarla uçuşan tozlar, fabrikalardan yayılan kimyasal gazlar… Soluduğumuz hava dış etkenlerden dolayı sürekli olarak kirlenir. Fakat biz hiçbir zaman havasızlıktan ölmeyiz. Soluduğumuz hava her zaman temizdir. Peki bütün gün çeşitli nedenlerle kirlenen hava nasıl temizlenir? Bilim adamlarının uzun yıllar süren çalışmalarına rağmen kaynağını açıklayamadıkları temizleyiciler nelerdir?
Soluduğumuz hava, % 77 azot, % 21 oksijen ve %1 oranında karbondioksit ve argon gibi gazların karışımından oluşan son derece hassas dengelere sahiptir. Ancak bu son derece hassas dengeler üzerine kurulu dünya atmosferi, hidrokarbonlar adı verilen kimyasallar tarafından kirletilir. Bunlar ağaç ve fosil yakıtlar gibi maddelerin yanmasıyla ortaya çıkar. Ancak havada oluşan bu kirleticiler, Yüce Allah'ın yarattığı özel yöntemlerle temizlenir.
Atmosferdeki Su Damlacıklarının Havayı Temizlemesi
Atmosfere yayılan kükürt dioksit ve azot dioksit gazları çeşitli kimyasal dönüşümlerden geçtikten sonra bulutlardaki su damlacıkları tarafından emilir. Daha sonra bu damlacıklar yeryüzüne yağmur, kar gibi yollarla düşerek tekrar toprağa karışırlar. Ancak bu işlem sırasında havayı da temizlemiş olurlar. Yağmur yağdıktan sonra havanın tertemiz ve taptaze kokmasının nedeni de işte budur. Yağmur tanelerinin havadaki tüm tozları tutması ve toprağa indirmesi….
Güneş Enerjisinin Havayı Temizlemesi
Bazı doğal kimyasallar, güneş ışığı ile reaksiyona girerek birtakım maddeler üretirler. Bu maddeler havayı sisten ve kirletici parçacıklardan temizler. Güneş'ten enerji emen bu kimyevi maddeler, sis ve diğer kirletici partikülleri parçalayıp onları zararsız moleküller haline getirerek, havayı temizler. Burada ilginç olan nokta güneş ışınlarının sadece canlıların nefes almasını zorlaştıran zararlı parçacıkları moleküllere ayırarak parçalaması, yararlı kimyasallara ise hiçbir zarar vermemesidir. Kuşkusuz bu durum üstün akıl sahibi Yüce Allah'ın insanlara bahşettiği nimetlerden sadece biridir.
“Size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışırsanız, onu sayıp-bitirmeye güç yetiremezsiniz. Gerçek şu ki, insan pek zalimdir, pek nankördür.” (İbrahim Suresi, 34)
Hidroksil İyonunun (OH) Havayı Temizlemesi
OH radikalleri atmosferde doğal yollardan oluşan kimyasalların güneş ışığını emmesi ve yayması sırasında oluşurlar.
Atmosferin deterjanları da denilen OH iyonları, hidrokarbon radikalleri kimyasal olarak zararsız parçalar haline getirerek hava kirini parçalar ve zehirli atmosfer gazlarının oluşmasını engellerler.
Bilim adamları sürekli olarak üretilen ve yaklaşık bir saniye yaşayabilen OH radikallerini üreten kaynakların neler olduğunu ise henüz bulamamışlardır.
Bizler atmosferimizi temizleyen radikallerin nasıl üretildiklerini dahi henüz bilmezken Yüce Allah'ın kurduğu mükemmel düzen bu radikalleri üretmekte ve havanın temizlenmesini sağlamaktadır. Yüce Allah yaratma sanatını bir ayette şöyle haber vermiştir:
“Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir. O'na mülkünde ortak yoktur, herşeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir.” (Furkan Suresi, 2)
Bitkilerin Fotosentez İşlemi Sırasında Havayı Temizlemesi
Yaşamın temeli olan bütün biyokimyasal süreçler için enerji gereklidir. Bu enerjinin kaynağı hücrelerde depolanmış olan besinlerin yanması, yani oksijenle birleşerek parçalanmasıdır. Bu parçalanma sırasında besin molekülleri arasındaki kimyasal enerji serbest kalarak açığa çıkar. İşte bitkiler topraktan aldıkları suyu, havadan aldıkları karbondioksit ile birleştirerek, şeker ve nişasta benzeri karbonhidratlara ve oksijene dönüştürür. Fotosentez denen bu süreçte oluşan yüksek enerjili besinler dokularda depolanırken, oksijen dışarı atılır. İşte "nefes almamızın" şartı olan oksijen, fotosentez olayı ile ışığın olduğu gündüz vaktinde bitkiler tarafından dışarı verilmeye başlar ve soluduğumuz havayı temizler. Sabahları soluduğumuz havanın çok temiz olması Yüce Allah'ın kurduğu bu mükemmel sistem sayesinde mümkün olur. Yüce Allah "nefes alma" ve "sabah vakti" arasındaki bağlantının bu mucizevi özelliğini bir Kuran ayetinde şöyle bildirmiştir:
Ve nefes almaya başladığı zaman, sabaha... (Tekvir Suresi, 18)
Nefes Almanın Büyük Bir Mucize Olduğunu Hiç Düşünmüş müydünüz?
Her canlı doğduğu andan ölene kadar hiç durmadan nefes alır. Ancak nefes almak sadece havayı içine çekmek ve sonra nefes vererek dışarı bırakmaktan ibaret değildir. Bu nedenle insanın yaşamasına neden olan havanın nasıl olup da tükenmediği, bozulmadığı, kirlenmediği ve sürekli olarak tazelendiği, üzerinde düşünülmesi gereken mucizelerdir. Çünkü;
Hiçbir canlının nefes almak için en ufak bir çaba göstermesine gerek yoktur. İnsanın hem dış çevresindeki hem de bedenindeki bütün şartlar rahat nefes alabileceği şekilde yaratılmıştır.
Solunan hava, Yüce Allah'ın yarattığı her yönden mükemmel bir düzen sayesinde korunur.
Eğer bu düzende ufak bir değişiklik olsa tüm canlılığın yok olmasına kadar varabilen tehlikeli sonuçlar ortaya çıkabilir. Çünkü atmosfer yaşam için gerekli son derece özel şartlar bir araya getirilerek yaratılmış olağanüstü bir karışımdır ve kusursuz işlemektedir.
Soluduğumuz havayı temizleyici özel sistemler de atmosferdeki kusursuz düzenin bir parçasıdır. Eğer bu temizleyici sistemler olmasaydı canlılar nefes almalarına rağmen "zehirlenerek" toplu halde ölmeye başlardı. Ancak güneş ışınları, yağmur suları, OH iyonu ve bitkilerin fotosentezi gibi her biri kendi içinde kusursuz olan sistemler dünya atmosferini canlı yaşamı için özel olarak temizler.
Kuşkusuz sadece bu özellik bile dünyanın ve tüm kainatın tesadüfler sonucu ortaya çıkmış başıboş bir mekan olmadığını ispatlar. Kainat, içinde yaşadığımız dünya, dünyada canlılığı sağlayan tüm sistemler, bitkiler, hayvanlar ve insanlar her detayıyla, üstün güç sahibi olan Yüce Allah tarafından yaratılmıştır.
“Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.” (Bakara Suresi, 164)
Canlıların yaşamını olanaklı kılan hava, atmosferi oluşturan gazların karışımından oluşmaktadır. Hava, tüm canlılar gibi günde ortalama 14 kg havaya gereksinim duyan insanın yaşaması için de hayati bir önem taşır.
Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 117)
Kuran'da Bildirilen Yağmur Suları
Yüce Allah birçok Kuran ayetinde yağmurun diriltici özelliğine işaret eder. Kuşkusuz yağmur sularının yeryüzünün ihtiyacı olan suyun sağlanmasında hayati önemi ve diriltici bir özelliği vardır. Ancak yağmur suları havanın temizlenmesi üzerinde üstlendikleri rol ile nefes almamızı sağlayarak bir başka açıdan diriltici bir etki oluştururlar. Ayetlerde bu diriltici etkiye de işaret ediliyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir)
“Oysa onlar, bundan önce (yağmurun) üzerine inmesinden evvel umutlarını kesmişlerdi. Şimdi Allah'ın rahmetinin eserlerine bak; ölümünden sonra yeryüzünü nasıl diriltmektedir? Şüphesiz O, ölüleri de gerçekten diriltecektir. O, her şeye güç yetirendir.” (Rum Suresi, 49-50)